Duygusal Zeka
Duygusal zeka bir çoğumuz için yeni bir kavram. Gelin son yıllarda iş ve sosyal çevrede çokça telaffuz edilmekte olan duygusal zeka kavramına birlikte bakalım.
Duygusal zeka nedir?
Duygunun zeka ile nasıl bir ilişkisi var?
İnsan hayatındaki yeri ve önemi nedir?
Son zamanlarda başarı ve etkili performansın ön koşulu olarak kabul edilen IQ yani analitik/entelektüel zekanın; tek başına yaşama uyum sağlama, başarı ve üstün performans sergilemede yeterli olmadığı anlaşılmıştır. Duygusal zeka, zekanın sosyal ve iletişim boyutunu temsil eden, bireyin potansiyelini açığa çıkarma ile diğer bireylere göre fark yaratma konusunda geliştirilebilir etkili bir kavram olarak görülmeye başlanmıştır. Klasik zeka; öğrenme, öğrenileni kullanabilme, bunları başka bir yerde uygulayabilme ve problemlere çözüm bulma gibi birçok yeteneği içeren bir zihinsel kavramdır. Duygusal zeka ise kendinin ve başkalarının duygularını farkına varmak, anlayabilmek, yorumlayabilmek ve yönetebilmek demektir. Klasik zekayı ölçmek için birtakım metotlar geliştirilmiş olmasına rağmen henüz duygusal zeka ile ilgili bilinen, etkili bir ölçüm metodu geliştirilememiştir.
Aynı anda birden fazla duyguyu yaşayabiliriz. Böyle durumlarda önemli olan, baskın olan duyguyu anlamak ve doğru adını koymaktır. Örneğin, o anda baskın olan duygumuz öfke ise bunu fark ettiğimizde nereden kaynaklandığını yani nedenini ortaya koyup dışa yansıttığımızda neler olabileceğini anlayabilmek gerekir. Yeterince bir çaba ile dışa vurma şeklini bizim kontrolümüzde ve doğru yönde geliştirebileceğimiz hale getirebiliriz. Duygularımız, yine kendi duygularımızı ve davranışlarımızı etkilediği gibi, karşımızdaki kişilerin duygularını ve davranışlarını da etkiler. Basitçe anlatmak gerekirse duygusal zeka , kendi hislerimizin ve başkalarının hislerinin farkında olmak ve bu hisleri kendi içimizde ve ilişkilerimizde iyi yönetmektir.
Duygusal zeka fikri ilk olarak 20. yüzyılın ortalarında öne sürüldü. Doksanlı yıllarda Daniel Goleman’ın popüler kitabı ve bunu iş dünyasına uygulamasıyla fark edilmeye başlandı. Goleman duygusal zekada beş alan tanımlıyor: Öz farkındalık, motivasyon, otokontrol, empati ve ilişki kurma becerisi. Günümüzün başarılı insanları duyguların işin dışında tutulmasının artık istenen bir şey olmadığının farkındalar. Olumlu olarak etki eden duygular ilişkilere sıcaklık, canlılık kazandırır, projelere tutku aşılar, sadakat uyandırır ve takımları motive eder. Duyguların olumsuz sonuçları da vardır elbet; yargıları bulandırır, kararları erteler, çatışma ve dramalara yol açabilir. Bu nedenle duygular göz ardı edilemeyecek kadar önemlidir.
Duygusal zekanın gereklilikleri:
- Kendinin ve başkalarının duygularını anlamak.
- Duyguları doğru bir şekilde anlamlandırmak, isimlendirmek.
- Duyguların nedenlerini ve sonuçlarını değerlendirmek.
- Duyguları doğru bir şekilde dile getirmek, dışa yansıtmak.
- Duyguları etkin bir şekilde kontrol edebilmek.
Duyguların senin yakın bir müttefikin ya da güçlü bir rakibin olmaları, ortaya çıkış şekilleri ve etkilerinin ne kadar farkında olduğuna bağlıdır. Duygular, biz öyle olmalarını seçersek, yaşam kalitemizi arttıran, bize enerji veren ve yeni keşifler yapmamızı sağlayan değerli bir hazine, değişim yaratan bir potansiyel olarak ortaya çıkar. Duyguları bir yandan terör ve savaşları meydana getiren, bir yandan da kahramanca cesur hareketleri yapan ya da sanattaki büyük akımları yaratan bir güç olarak düşünün. Korku duygusu yaşarken kalbimizin hızla çarpmasını, vücudumuzda yarattığı fizyolojik değişiklikleri ya da öfkelendiğimiz zaman ses tellerimizdeki değişiklikleri, utandığımızda yüzümüzün kızarması, memnuniyetimizin yüzümüzde yarattığı tebessümü düşünün. Bu paragrafta bahsedilen duyguları okurken bile zihninizde canlandırabiliyorsanız fark edebiliyorsunuz demektir. Neden siz de duygusal zekanızı geliştirmeyesiniz?
Başarılı bir sporcuyu düşünün; deneyimledikleri şevki, heyecanı, sarsılmaz iyimserliklerini ve kazanma isteklerini düşünün. Duyguları olmadan, onları hissetmeden başarılı olmaları mümkün olabilir miydi?